Disturbia, açıkçası bana 80’lerin gençlik filmlerini anımsattı; “Ferris Bueller’s Day Off”, Gremlins”, “Karate Kid” gibi gençlerin “iş başında” olduğu filmleri... Her ne kadar seyirciye, “Alfred Hitchcock klasiği ‘Rear Window’un yeni versiyonu” olarak tanıtılsa da, “Bir Hitchcock filminin Hitchcock filmlerinden çok uzak bir uyarlaması” diyebiliriz Disturbia için. Aslında, usta yönetmenin “Rear Window” filminden sadece esinlenmiş D.J. Caruso.
Filmin başında; kahramanımız Kale babasıyla birlikte bir kaza geçirince, “Tamam!” dedim, “Şimdi sakat kalacak herhalde”. Biliyorsunuz Rear Window’da baş karakter olan fotoğrafçı, tekerlekli sandalyeye bağımlı olduğu için evden dışarı çıkamıyor ve karşı komşusunun işlediği bir cinayete tanık oluyordu. Fakat burada olaylar çok farklı ve beklenmeyen bir şekilde ilerliyor. Tabii Disturbia’da da bir ‘evden çıkamama ve esrarengiz komşu’ durumu var ama filmdeki çatışmanın kilitlenmesi çok geç oluyor. Buna rağmen yönetmenin, gerilimin tırmandığı ana kadar hafif ve eğlenceli bir romantik komedi tadında ve zaman zaman iç açıcı, zaman zaman da komik sahnelerle seyirciyi oyalamayı başardığını söylemek mümkün. Hiç sıkılmadan takip ediyorsunuz filmi ve gerilmeyi beklerken kendinizi ‘Evimiz Hollywood’da’ dizisininkine benzer bir ortamda buluyorsunuz. Sonra asıl konuya geçiyoruz tabii. Yalnız filmdeki komedi ve sevimlilik unsurları o kadar ağır basıyor ki, gerilimli sahneler bile bazen inandırıcılığını kaybedebiliyor; sanki filmde gelişen bütün olaylar bir yanlış anlamadan ibaretmiş gibi bir hissiyatla, konu içinde sürüklenmeye devam ediyorsunuz.
Filmin başrol oyuncusu Shia LaBeouf rolüne çok yakışmış. 22 yaşındaki oyuncuyu son Indiana Jones macerası “Indiana Jones and the Kingdom of the Crystal Skull” filmindeki Mutt karakteriyle hatırlayabilirsiniz. Ona annesi rolünde, Matrix serisiyle yıldızı parlayan ünlü aktrist Carrie-Anne Moss eşlik ediyor. Diğer oyunculardan Aaoron Yoo’yu “21”, David Morse’u da “The Green Mile” filmlerinden tanıyoruz.
Disturbia’nın yönetmeni D.J. Caruso’nun en akılda kalan filmleri ise; “Taking Lives” ve “The Salton Sea”. Onun dışında çeşitli televizyon dizilerinde de yönetmenlik yaptığı için bu filmde de bazen bir televizyon dizisinin 2-3 bölümünü arka arkaya izliyormuş yanılgısına kapılabiliyorsunuz ama genel olarak tempo hiç düşmüyor. Tabii devamlı bir gerilimin ve aksiyonun olduğu, hareketli ve sürekli şaşırtan bir film bekliyorsanız belki bir parça hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz çünkü filmin özellikle ilk yarısının biraz “Pazar Sineması” tadında olduğunu söyleyebiliriz.
Sonuç olarak; bütün klişelerine ve gerilim anlamında beklenen heyecanı verememesine karşın, elinizde sandviciniz, yanınızda sevgiliniz, ayaklarınızı uzatıp hiç sıkılmadan izleyerek hoşça vakit geçirebileceğiniz, tam bir “ev sineması” filmi Disturbia. Dozunda bir romantik komedi sosuyla... İyi seyirler!