12 Haziran 2008 Perşembe

BRYAN ADAMS’LA 90’LARDAN 2000’LERE...:



İstanbul ve coşkulu konser kalabalığı görüntüleriyle zamanında hepimizi mest eden “Do I Have To Say The Words”ün videosunu izliyorum. İstanbul’un onu etkilediği kadar o da İstanbul’u etkilemişti. Düşünsenize, yıllar sonra “Türkiye’deki ilk stadyum konseri” dendiğinde, akla gelecek tek bir isim olacaktı: Bryan Adams...

Kanadalı müzisyen Bryan Adams, müzik hayatına 1977 yılında atılmasına, ilk platin plağını 1983 yılında aldıktan sonra 1984 yılında “Cuts Like a Knife” albümüyle tam 5 kez platin plak kazanmasına rağmen ülkemizde 90’lı yıllara kadar kayda değer bir hayran kitlesine sahip olamamıştı. Sadece “Heaven” hiti dışında, “Amerika Singlelar Listesinde 1 Numara” olmuş tüm singleları birer film müziği olan Adams, Türkiye’deki büyük şöhretine de, bir filmin orijinal “soundtrack” şarkısıyla kavuşacaktı; “Everything I do, I do it for You”... Şarkıyı ilk kez lisede, İngilizce dersinde dinlemiştim. Yaratıcı hocamız, şarkının sözlerini “fill in the blanks” şeklinde kağıtlara yazıp şarkıyı bize dinletmiş, sonra da boşlukları doldurmamızı istemişti. Melodiyi ilk duyduğum anda çok sevmiştim ama Bryan Adams adı benim kafamda, -galiba kısık sesinin de etkisiyle-, 50-60 yaşlarında, beyaz saçlı, Frank Sinatravari bir müzisyen imgesi yaratmıştı. Sonra, dergilerde resmini gördüğümüzde; “Vay beee, çok yakışıklı adammış” dediğimizi hatırlıyorum. O zaman bile, ne kadar genç gösterdiği ve kısa süre önce ünlü olmasına rağmen aslında ne kadar deneyimli bir rock yıldızı olduğu konuşuluyordu.

1991 tarihli “Robin Hood: Prince of Thieves (Robin Hood: Hırsızlar Prensi)” filmi 1992 yılında, “Everything I do, I do it for You” şarkısıyla “en iyi orijinal film şarkısı” dalında Oscar’a aday oldu. Adams’ın, bu büyük hiti de içinde barındıran “Waking Up the Neighbours” albümü de, İngiltere albümler listesinde 1 numaraya yerleşerek tam 16 hafta boyunca zirvede kalmayı, Amerika’da ise 4 kez platin plak kazanmayı başardı.

1996 yılında, “18 Til I Die” albümü piyasaya çıktığında ben de artık büyümüş, bir ulusal müzik radyosunda DJ’lik yapmaya başlamıştım. Albümün uzun isimli single’ı “The Only Thing That Looks Good On Me Is You” yu çalarken patronumun stüdyoya dalıp; “İşte gerçek rock ‘n’ roll bu!” dediğini hatırlıyorum.

1998’de “On a Day Like Today”, 2004 yılında ise “Room Service” albümlerini yayınlayan Adams, bu sırada film müziklerine imza atmayı ve başka şarkıcılara da besteleriyle destek olmayı sürdürdü. 2002’de vizyona giren “Spirit: Stallion of the Cimarron” adlı animasyon filminin sountrack albümüyle, -Hans Zimmer’le birlikte- ASCAP Ödülüne layık bulundu. 2005 yılında toplama albümü “Anthology”yi ve “Live in Lisbon” adlı DVD’yi çıkardı. Bu arada, ateşli bir hayvan hakları savunucusu ve sıkı bir aktivist olan Bryan Adams, 2000’lerde fotoğrafçılığa merak saldı ve içinde ünlü isimlerin fotoğraflarının da bulunduğu pek çok sergi açtı.

Geliyoruz 2008’e... Eşimle birlikte tatile gidiyoruz... Yolculuk demek müzik demek ve biz de ipod’umuza yeni yüklediğimiz albümleri dinleme seansına Fleetwood Mac’le biraz nostalji yaşayarak başlıyoruz. Bruce Springsteen’le havaya girdikten sonra sıra geliyor Bryan Adams’ın son albümü “11”a (eleven nam-ı diğer onbir numaralı stüdyo albümü)... Albümün 2. single’ı “Tonight We Have The Stars”la başlayan macera, “Miss America” şarkısıyla sona eriyor ve kulaklarımızda 80’lerin rock albümlerinin bıraktığına benzer tınılar kalıyor.

Bryan Adams’ın yaşlanmayan “rock ‘n’ roll” ruhu ve usta prodüktör Robert ‘Mutt’ Lange’in tanıdık numaralarıyla ortaya gerçekten nefis bir albüm çıkmış. Tamam, şarkıların çoğu size bir yerlerden tanıdık geliyor, gerek isimleri gerek ritmleriyle birşeyleri çağrıştırıyor ama zaten günümüzün müzik dünyasında yüzde yüz özgün olan ne kaldı ki? Eğer, “Bryan Adams’ı kesinlikle sevmiyorum, asla da sevemem!” gibi baştan “negatif” bir yaklaşımınız yoksa, defalarca bıkmadan dinleyeceğiniz şarkılardan oluşan bu albümü çok seveceksiniz. (Özellikle “Oxygen”a dikkat!)

Bu arada Adams’ın Avrupa Turnesi 1 Ekim’de Holllanda’da başlıyor; Türkiye, açıklanan turne programında yok ama kimbilir, belki Ahmet San bizim için yeniden birşeyler yapabilir:) “11” albümü şimdiden pekçok ülkenin müzik listesinde ilk 5’te kendine yer bulmayı başardı, bakalım biz de “eski dost” Bryan Adams’la yeni bir stadyum konserinde buluşmayı başaracak miyiz?